7 Nisan 2014 Pazartesi

Bir günlük Bodrum ziyareti

Yılbaşında kiraladığım evimin anahtarlarını almak ve elektrik idaresindeki işlemleri halletmek için 19 Şubat 2014 tarihinde günübirlik Bodrum'a gittim. Biletinizi yaklaşık 45 gün öncesinden alırsanız tek yön otobüs bileti fiyatından biraz daha fazlaya gidiş-dönüş uçak bileti almanız mümkün aklınızda bulunsun.

Ev çok güzel olmuş fakat benim İstanbul'daki işlerim biraz uzadı ve Bodrum'a taşınma planım Haziran sonuna ertelendi. Ne diyelim geç olsun da güç olmasın.

12 Şubat 2014 Çarşamba

Büyükşehir hayatından vazgeçilir mi?

Bir ege kasabasına yerleşmeyi ilk kez ciddi anlamda düşünmeye başladığımda, aklıma takılan ilk soru "İstanbul'daki yaşantımdan vazgeçebilecek miyim?" oldu.


















Büyükşehir olsun yada olmasın tek bir şehirde büyüdüyseniz eğer, hayatınız ister istemez o şehire ekonomik ve sosyal açıdan bağımlı oluyor. Bu bağımlılık da, diğer her bağımlılık gibi kendi bahanelerini üretiyor. Bir müddet sonra bu bahanelere kendimiz de inanmaya başlıyoruz ve bizim için başka bir seçenek mümkün değilmiş gibi farzediyoruz.

Ürettiğimiz bahaneleri tespit etmek çok kolay aslında. Bana göre gerçek ile bahaneyi ayrıştırmanın en basit yolu bahanenin dayandığı noktaya mantıklı bir soru sormak. Temel olarak bahanelere sorulan soruları cevaplamak için başka bahanelere ihtiyaç duyuyoruz yada hiç cevaplayamıyoruz. Eğer sorulan sorudan rahatsızlık duymuyor ve net bir cevap verebiliyorsak o bahane değildir, yaşadığınız ve kabullenmek zorunda olduğunuz bir gerçektir. Örneklendirerek açıklamaya çalışayım.

Aşağıda sizin de muhtemelen karşılaşmış olabileceğiniz sigara tiryakilerinin genel birkaç bahanesini ve altlarında da sorulması gereken soruları listelemeye çalıştım. Tabii bu listenin ve soruların tamamen kişisel gözlem ve görüşlerden oluştuğu unutulmamalıdır.
  • Bağımlı değilim aslında, sadece dudak tiryakisiyim, içime çekmiyorum.
    • Dudak tiryakiliği, bağımlılıktan sayılmıyor mu?
    • Akciğerlerine sigara dumanı kaçıp kaçmadığını tespit edebildiğin bir yeteneğin var mı?
  • İstediğim an bırakabilirm, irademe güveniyorum.
    • Bırak o zaman, neden bırakmıyorsun?
  • Akciğer röntgenimde birşey çıkmadı, gayet sağlıklıyım.
    • Sağlık problemlerin başlayıp, iş işten geçtikten sonra mı bırakacaksın?
  • Bırakmayı çok istiyorum ama işlerim bu ara çok yoğun.
    • Ne zaman bitecek işlerin?
    • İşlerin bitti ve sigarayı bıraktın diyelim, o vakitden sonra çalışmayacak mısın?
  • Bağımlı değilim, altı ay bıraktım aslında istediğim an bırakabilirim.
    • Bağımlı değilsen neden tekrar başladın o zaman?
  • Sigara içerken daha verimli çalışıyorum.
    • Beyin hücrelerinin daha az oksijene ihtiyaç duyduğunu mu iddia ediyorsun?


Madem bu kadar basit o halde İstanbul ile var olan ilişkimin bir bağımlılık mı, yoksa gereklilik mi olduğunu aynı yöntem ile test edebilmeliyim. En azından biraz irdeleme şansını bulabilirim.

O halde bana İstanbul'da yaşamam ve geleceğime bu şehirde yön vermem gerektiğini düşündüren nedenleri ve ailem ile çevrem tarafından sorulan soruları listeleyerek işe başlamalıyım.

  1. Ne iş yapacaksın?
  2. Ne yiyeceksin, ne içeceksin?
  3. Evlenmeyi düşünmüyor musun? (Aile sorusu)
  4. İstanbul'da her şey elinin altında, nasıl yapacaksın oralarda?
  5. Nerede kalacaksın?
  6. Çevreni özlemeyecek misin?
  7. Hep yeşil, hep mavi sıkılmayacak mısın? (Gülmeyin bu soru soruldu)
  8. Emekli olduktan sonra gitsen daha iyi değil mi?
  9. O kadar uzakta olursan acil bir işin çıktığında İstanbul'a nasıl gidip geleceksin?
  10. Sağlık problemlerini nasıl halledeceksin?
  11. İlerde çocukların olursa eğitimleri ne olacak, İstanbul'un eğitim imkanları ile kıyaslayabilir misin? (evli arkadaşlarımın haklı olarak en çok merak ettiği konu)
  12. Başaramazsan ne yapacaksın?
  13. Neden Bodrum başka yerleşim yerlerini araştırdın mı?
  14. Acele karar vermedin mi?
  15. Bodrum yazlık bölgesi, kışın çok ıssız olmayacak mı?
Bu sorular aynı zamanda şehirde yaşamak için uydurduğumuz bahaneler mi, yoksa üzerinde durulması gereken gerçekler mi? Anlamak için soruları tek tek cevaplandıralım öyleyse.

1- Ne iş yapacaksın?
Bağımsız oyun geliştiricisiyim. Mesleğimin ne olduğu bile aslında soruyu cevaplamaya yetiyor. İnternet bağlantısı ve bir bilgisayar bulabildiğim her yerden işimi devam ettirebilirim demek. O halde iş için büyükşehire bağlı olmak zorunda değilim.

2- Ne yiyeceksin, ne içeceksin?
Heralde Anadolu'da herhangi bir yere yerleştiğinizde, az da olsa bir geliriniz var ise hakkında düşüneceğiniz en son şey yeme içmede sıkıntı çeker miyim, çekmez miyim sorusudur. Hele hele ufacık da olsa ekip biçebildiğiniz bir toprağınız varsa hiçbir korkunuz olmamalı. Ben Bodrum'a yerleşmeye karar verdiğime göre bu bölgeye ait bilgileri vermemde fayda var. Bodrum'un çok güzel ve istediğiniz herşeyi bulabileceğiniz pazarları var. Yerel üreticiler bahçelerinde ne varsa bu pazarlarda taze olarak satıyorlar. Domates, salatalık, biber olması gerektiği gibi kokuyor.


Fiyatlara gelince, Bodrum pazarları İstanbul pazarlarına göre daha ucuz, fakat diğer Anadolu yerleşimlerine göre daha pahalı. Ayrıca her çeşit et ve balık ürününü taze ve sağlıklı bulmanız mümkün. Balıkları balıkçı teknesinden, etleri mahalle kasabından alıyorsunuz. Şoklanıp ambalajlanmış paketlerden değil. Tavsiye etmesem de isterseniz yaz kış açık büyük marketlerde var, buralardan alışverişlerinizi yapabilirsiniz.

3.Evlenmeyi düşünmüyor musun? (Aile sorusu)
Uygun birini bulursam neden olmasın ama sosyal statü için evlilik yapmayacağım, orası kesin. O uygun kişinin nerede olduğunu ise henüz bilmiyorum, var mı onu da bilmiyorum. Belki vardır da büyükşehir'de değildir. Anlaşılacağı üzere elimde ruh ikizimin İstanbul'da olduğuna dair kesin bir bilgi yok. Kısmet diyoruz, buna.

4.İstanbul'da her şey elinin altında, nasıl yapacaksın oralarda?
Elinin altında olan ne? Bu soruyu sorana, İstanbul'da çok rahat bulup Anadolu'da bulamayacağın nedir diye sorduğunuzda bir saat düşünür. Oysa düşündüğümde uzun zamandır mağaza alışverişi yapmayı zaten bırakmışım. Herşeyi internetten alır olmuşum, değişen sadece kargo adresi. Bodrum'dakiler yokluktan pantalonlarını kendileri dikmiyorlar, emin olabilirsiniz.

5.Nerede kalacaksın?
Çadırda kalacak değilim. Burada da bir evde yaşıyorum, orada da bir evde yaşayacağım. Şimdilik Bodrum'da kiralık ev tuttum, İstanbul'da da ayrı eve çıksam kiraya çıkacaktım zaten. Değişen birşey yok.



Bu soruyu cevaplarken Bodrum'da kiralar uygun mu, sorusu geliyor hemen. Onu da cevaplayalım. Bodrum'da kiralar yaz döneminde çok pahalı, eğer yıllık ev kiralamak istiyorsanız kasım - mart arasında kontratınızı yapmanızı öneririm. Ben öyle yaptım. Taş olmayan eski evler nispeten daha uygun fiyatlı fakat birçoğunda rutubet sorunu var. Cebinde biraz parası olanın kafasına göre kontrolsüz bina dikebildiği bir memlekette pek şaşılmaması gereken durum. Yanlız bu evlerin genelde bahçesi de oluyor. Aradaki dengeyi evi görmeden kurmak zor. Kiraladığım evi bulana kadar birkaç kez 4-5 günlüğüne Bodrum'a gelip gitmek zorunda kaldım. 

6.Çevreni özlemeyecek misin?
Siz ne durumdasınız bilmiyorum ama İstanbul'un telaşesi içinde ben dostlarım ile çok az görüşebiliyorum zaten. Değişen pek birşey olmayacak gibi. Yıl içinde İstanbul'a gidip geleceğim de düşünülürse belki daha sık görüşme şansı bile yakalayabiliriz.

7.Hep yeşil, hep mavi sıkılmayacak mısın? (Gülmeyin bu soru soruldu)
Hayır, sıkılmam. Otuzyedi yıl İstanbul'da yaşayınca betona doyuyor insan.  Ömrümün geri kalanında da yeşile ve maviye doymak istiyorum.

























































8.Emekli olduktan sonra gitsen daha iyi değil mi?
Bu soruyu soranların özgüvenine hayran olmamak elde değil. Bu tip insanlar öyle konuşuyorlar ki, sanki emekliliğini görecek ve sonrasında hayattan bıkana kadar yaşayacağını garanti altına almış zannediyorsun. Kimin ne kadar yaşayacağı belli değil. Sağlıkla aldığımız her nefes bize hediye gibi. O halde emekliliği beklemenin alemi yok. Ömür dediğimiz şey süreli, yapmak istediklerimizi ilk fırsatta yapmak zorundayız yoksa bir daha o fırsatı elde edip edemeyeceğimiz belli değil.

9.O kadar uzakta olursan acil bir işin çıktığında İstanbul'a nasıl gidip geleceksin?
İstanbul-Bodrum arası uçakla 45 dakika. İstanbul beykoz'daki evimden çıkıp bodrum'daki evime gitmem yaklaşık 3 saatimi alıyor. Bu sürede istanbul'un bazı semtlerine gidemiyorum maalesef. Örneğin beylikdüzü'nde ev tutsam beykoz'a hemen hemen aynı sürede varırım. En son çalıştığım yer dragos'taydı araba almadan önce günde 5 saatimi  işe gidip gelirken harcıyordum. Araba alınca da günde 2 saate düştü. Uçak biletlerinin fiyatları işiniz acil değilse ve biletinizi önceden alabilirseniz otobüsden çok daha ucuz oluyor. Eğer acil bir durum var ise bu sefer bilet bedelini sineye çekmek durumundasınız. Ama her halukarda ulaşım problemi yok.

10.Sağlık problemlerini nasıl halledeceksin?
İstanbul ile kıyaslanamaz tabii ki ama Bodrum'da birçok devlet hastanesi ve özel hastane bulmak mümkün. Bu konuda bir sıkıntı yaşamayı ummuyorum. Yaşarsam da, orada yaşayan herkes gibi bu sıkıntı ile yüzleşeceğim.

11.İlerde çocukların olursa eğitimleri ne olacak, İstanbul'un eğitim imkanları ile kıyaslayabilir misin? (evli arkadaşlarımın haklı olarak en çok merak ettiği konu)
Daha evli bile değilken benim için bu konuyu düşünmek saçma. Fakat çocuklu olan arkadaşlarıma söylenecek birkaç lafım var. Büyükşehir'de çocukluklarınıza hapis hayatı yaşatıyorsunuz. Çocuklar dört duvar dışına çıkamıyorlar maalesef. Üstüne üstlük ne kadar iyi eğitim aldıkları ise muamma. İçinde bulunduğunuz şartları objektif bir bakışla tekrar gözden geçirin derim. Gerçekten büyükşehirde çocuklarıma iyi bir eğitim imkanı sağlıyabiliyor muyum? Kendinize sormanız gereken soru sadece bu.

12.Başaramazsan ne yapacaksın?
Geri döneceğim. Ucunda ölüm de yok, batıracağım büyük para da yok. Yapmadığım için pişman olmaktansa, yaptığım için pişman olmayı yeğlerim.

13.Neden Bodrum başka yerleşim yerlerini araştırdın mı?
Ege sahilinde yaşanabilecek birçok yer var merak ettiklerimin hepsini araştırdım. Bunların içinden benim önce istediğim ama sonra vazgeçtiğim yerler oldu. Yine listelemek ve neden tercih etmediğimi belirtmek umarım faydalı olur. İrili ufaklı birçok yeri araştırdım içlerinden beni en çok düşündürenleri listeliyorum.

Edremit körfezi


  1. Edremit Körfezi, Altınoluk, Küçükkuyu ve Yeşilyurt civarı. 
    • Hayran kalmamak elde değil. Ülkemizin cennet köşelerinden biri. Fakat kışın yaş ortalaması benim için yüksek. Sakinlik güzel olsa da, ömrünü İstanbul gibi çılgın bir metropolde geçirmiş biri için birdenbire bu kadar sessizlik içine düşmek psikolojiyi bozabilir. Kazdağlarında altın arayan şirketlerin doğayı katletmesi de cabası.
  2. İzmir
    • Bir büyükşehirden, bir başka büyükşehire taşınmak pek cezbetmedi desem yeridir. 
  3. Urla
    • İzmir'in güzide ilçelerinden biri. Konum olarak çok iyi, İzmir'in şehirli yaşantısından sadece 30 km uzaklıktasınız. Benim İstanbul'da en son işim ile evim arasındaki mesafe 35 km olduğunu düşününce çok avantajlı görünüyor. Fakat bu yakınlık büyükşehirin getirdiği hava kirliliğine de yakınsınız demek. Şimdilik nispeten iyi ama geleceği düşündürdü beni.
  4. Seferihisar
    • Ülkemizin cittaslow'lu güzide ilçelerinden biri. Aklı başında bir belediye başkanı var. Ne kadar orada tutarlar bilmiyorum fakat böyle insanların çoğalmasını temenni ediyor insan. İzmir'e yakınlığı bazı durumlarda avantaj, bazı durumlarda ise dezavantaj bana göre. Güzel bir alternatifti ama Bodrum'u daha çok istedim.
  5. Marmaris
    • Tek kelime ile vazgeçme nedenimi açıklamak gerekirse "nem" derim.Yazın nefes almakta zorlanıyor insan.
  6. Datça
    • Ağustos sıcağında bile terletmeyen, denizi muhteşem olan bir cennet. Nem yok denecek kadar az. Sadece bu özelliği bile aklınızı çelmeye yetiyor. Kışın çok sakin olması haricinde bana göre hiçbir dezavantajı yok. 
Bu listeye Köyceğiz, Kaş, Fethiye ve Selçuk'da eklenebilir. Fakat nihayetinde Bodrum'u seçme nedenim yaz-kış yaşanabilir ve iklim olarak rahat edebileceğim bir yer olması oldu. Tabii buna Datça'ya yakın olması da eklenince ibre bariz bir biçimde Bodrum'u göstermeye başladı.

2013 senesi ağustosunda Datça Palamutbükü'nde tatil yaparken arkamdaki bir masanın sohbetine ister istemez kulak misafiri oldum. İki arkadaş aralarında muhabbet ediyordu. Biri diğerine dedi ki, 
"kışın Bodrum'da, yazın Datça'da". 
Muhteşem fikir. Bahar aylarından sezon bitimine kadar Bodrum-Datça arası feribot seferleri var. İki saat sürüyor. Canın sıkılırsa atla git Datça'ya. harcayacağın süre iki saat. Bodrum'da yaşayacağım, onu saymıyorum. Datça'ya tatile gelebilmek için İstanbul'un bir sene kahrını çektiğim zamanı düşününce iki saat yok gibi geliyor insana.

14.Acele karar vermedin mi?
Altı senedir bu hayalimi gerçekleştirmek için çalışıyor,araştırıyor ve hazırlık yapıyorum. Pek aceleye getirdiğim bir karar değil.

15.Bodrum yazlık bölgesi, kışın çok ıssız olmayacak mı?
Bir başka şehirli safsatası. Herhangi bir yerleşim yerini yazlık olarak görme adeti şehirde yaşayan insana mahsus. Gidin sorun bakalım Bodrum'da doğup büyümüş bir insana yazlık yeri mi burası diye. Büyükşehir haricinde yaşam yokmuş ve yaşanamazmış gibi davranmayı bırakmak gerekiyor.

--------------------------------------------------------------------------------------------

Listeyi cevaplayınca gördüm ki, bana gelen veya kendime sorduğum sorular aslında birer bahaneden başka birşey değil. Anadolu'nun herhangi bir yerinde yaşanabilir ve büyükşehir hayatından vazgeçilebilir.

Tabii bu açıklamaların tamamen kişisel fikirler olduğu unutulmamalı. Ayrıca ek olarak bütün anlattıklarımın dengesini bozacak çok önemli bir faktör daha var.

Mutluluk.

Eğer büyükşehirli hayatınızdan mutlu iseniz kesinlikle terketmenizi tavsiye etmem. Fakat değilseniz muhakkak bir çözümünü bulun. 

5 Şubat 2014 Çarşamba

Nereden çıktı bu Bodrum işi?

Senelik tatilini güzel bir Ege kasabasında geçiren çoğu insan gibi benim de tatil dönüşlerinde "yahu ne işim var benim burada" diye hayıflandığım çok olmuştur. Fakat yine çoğu şehir insanı gibi, bu ruh halinden en geç iki hafta sonra kurtulurdum ve kaldığım yerden şehrin bilindik rutinlerine devam ederdim. Belki üzerinde yeterince kafa yormadığımdan, belki de daha erken olduğu için şehirli hayatım ve onun rutinerinden de şikayetçi değildim. Trafikten daha az rahatsız oluyor, kalabalıklar içinde ise daha mutlu oluyordum.

Tabii sonradan işler değişti ve Ege'de bir kasabaya yerleşme fikrini ilk olarak bundan tam 6 sene önce 5 Şubat 2008'de ciddi olarak düşünmeye başladım. Bu yazıyı yazmamın, yine aynı tarihe denk gelmesi ise hoş bir rastlantı oldu. Neyse efendim, bu yazıda Bodrum'a yerleşme kararımın sebeplerinin tamamını açıklamak yerine ilk başlangıçtan bahsedeceğim. İlk kez "ben bu şehirden gitmeliyim" dediğim zamandan.

-------

3 Şubat 2008'e kadar ciddi hiçbir sağlık problemim olmamıştı. O zamanlar yaşım 32 ve en son ne zaman grip olduğumu bile hatırlamıyordum. Fakat 3 Şubat 2008 sabahı işler değişti. Sabah göğüs kafesimde çok ciddi bir sancı ve nefes alma zorluğu ile kalktım. O sıralar yaptığım işin ağırlığına yorup, dinlenince geçer ümidi ile evde dinlenme kararı aldım. Ancak durumum ertesi günün akşamı da iyiye gitmeyince ailemle birlikte Yedikule Göğüs Hastahane'sinin yolunu tuttuk.

Hastahane'ye girer girmez ilk dikkatimi çeken şey, hastaların ellerinde bir ucunda nargileye benzer sisteme bağlı hortumlar ile gezmeleri oldu. Acaba ne bu diye aramızda konuşurken bir yandan da muayene sırası aldık, röntgen çekildi ve sıra bana gelince doktor odasına girdim. Doktor filme şöyle bir baktı  ve "spontan pnömotoraks" teşhisi koydu. Diren takılacak diye servise yönlendirdiler. Tamam dedim tedavisi bu ise yapacak birşey yok. Yaklaşık olarak muayene odasına girdikten 15 dakika sonra artık benim de elimde ucunda nargileye benzer tüp olan bir hortum vardı. O zamana kadar dikkat etmediğim tarafı ise o hortumun diğer ucunun koltuk altından delik açılarak akciğerlerden içeri salınan yaklaşık 20 cm kadarlık kısmıydı.
Pnömotoraks nedir?
Göğüs boşluğunun sağ ve sol tarafında yer alan akciğerler, biri göğüs duvarının iç yüzeyini örten diğeri ise akciğerlerin dış yüzeyini kaplayan çok ince 2 kılıfla sarılmışlardır. Akciğer zarı yada plevra adı verilen bu 2 kılıf arasında normalde hava bulunmaz ve bu alandaki basınç negatif değerlerdedir. Akciğer dokusu normalde aynı bir balon gibi büzülme ve sönme eğiliminde olmasına rağmen plevra boşluğundaki bu negatif basınç sayesinde şişkin kalmakta ve nefes alma sırasında solunum kasları ile göğüs boşluğu daha fazla genişletildiğinde içeriye bir miktar hava girmekte, nefes verme ile alınan hava dışarı atılmaktadır. Ancak en zorlu nefes verme sonunda bile akciğerlerde belirli bir miktar hava daima kalmaktadır yani akciğer tamamen sönmemektedir. Akciğeri çevreleyen ve aslında gerçek bir boşluk olmayan bu sanal boşlukta çok az miktarda kaygan bir sıvı bulunur ve bu sayede soluk alıp verme esnasında akciğerler hareket edebilir.
Göğüs duvarı yaralanmalarında olduğu gibi dışarıdan veya akciğer hastalıklarına bağlı olarak akciğer dokusunun yırtılması sonucu içeriden plevra boşluğuna hava girmesi halinde bu boşluktaki basınç negatif değerlerden nötr yada pozitif değerlere yükselir ki bu durumda akciğer kendisini açık tutacak bir güç kalmadığından aynı bir balon gibi söner. Pnömotoraks adı verilen bu durumda sönen akciğer kısmen yada tamamen solunum işlevini yerine getiremez hale gelir.
Yukarıdaki tanımdan da anlaşılacağı gibi pnömotoraks başlıca 2 grupta sınıflandırılır. Travmatik pnömotoraksta göğüs duvarını delerek plevra boşluğuna hava girmesine neden olan bir yaralanma söz konusu iken, spontan (kendiliğinden) pnömotoraksta ise akciğer dokusunun yırtılması ile havayollarımızdan plevra boşluğuna kaçak olması tabloya neden olmaktadır. Spontan pnömotoraks bazen KOAH, akciğer tüberkülozu, astım, akciğer kanseri, bronşektazi, akciğer absesi gibi altta yatan hastalığının akciğer dokusunda yaptığı tahribat ve yırtılma sonucunda bazen de hiçbir akciğer hastalığı olmayan sağlıklı bireylerde ortaya çıkabilir
Kaynak : www.akciğerim.com

Ziyaretçilerin ilk yazıda midesini kaldırmamak için bu konu ile ilgili resim paylaşmıyorum. Midesi kaldıranlar "pnömotoraks" diye arama yaparlarsa yeterince görsel içerik bulacaklardır.

Pnömotoraks'ın da ne olduğu bilgisini verdiğimize göre artık konumuza kaldığımız yerden devam edebiliriz. Diren takılma işleminin sonrasında 1. cerrahi bölümünde boş yatak olmadığı için beni geçici bir yatağa aldılar ve sabahleyin başka bir odaya alınacağım söylediler. Geceyi geçirmem için gösterdikleri yatak, yaklaşık 8 kişilik bir hastahane koğuşunun en köşedeki olanı. O sırada söylendiğim ve talihsizlik olarak gördüğüm bu durumun, ertesi sabah hayatımı kurtaracağını henüz bilmiyordum.

Zorlu bir gecenin ardından, sabah yatağımın hazır olduğunu ve odama geçmemi söylediler. Aynı kattaki odama geçerken soğuk soğuk terlemeye başladım. Ayakta durmakta zorlanıyor ve kontrolümü kaybetmek üzere olduğumu hissediyordum. Doktorlar koridorda durumumun çabuk farkına vardılar ve acil ameliyata aldılar. İç kanama geçiriyormuşum, bir hayli de kan kaybetmişim. Ayağa kalkınca ortaya çıktı. Eğer gece boş yatak bulmuş olsaydım belki de çok daha geç farkına varılacak ve kurtarılamayacaktım. Hayat bu kadar pamuk ipliğine ve tesadüflere bağlı.

Gözümü açtığımda yoğun bakımdaydım ve burnuma ağaç talaşı kokusu geliyordu (bu konuya başka bir yazıda değineceğim). Yoğun bakım'ın pek anlatılacak birşeyi yok aslında, duş perdesinin arkasından dışarıda olan biteni anlamaya çalışıyormuşsunuz gibi. Giderek sesler ve görüntüler düzelmeye başlıyor, sonrasında da odanıza alınıyorsunuz.

Odama alındığımda artık bilincim yerine gelmişti ama akşamdan kalmışım gibi bir his vardı üzerimde. Ziyaretçiler, kontroller filan derken hava karardı, ben de biraz daha kendime geldim. Göğüs kafesimin sağ tarafımda 30'dan fazla dikiş olsa da ağrı kesiciler sayesinde pek problem yaşamıyordum. Biraz kafamı toplama fırsatı bulunca son birkaç gündür başımdan geçenleri düşünmeye başladım.

İşler biraz ters gitmiş olsa 5 Şubat 2008 gecesini - 6 Şubat'a bağlayan geceyi morgta geçiriyor olacaktım. Neyse ki herşey yolunda gitmişti. Peki herşey yolunda gitmemiş olsaydı ne olacaktı? Ne bırakacaktım geride? Bırakmak derken, çoluk, çocuk, zenginlik, mal, mülk veya maddi değeri olan herhangi birşeyden bahsetmiyorum. Yaşanmış, kendime ait ne bırakacaktım? Aile ve yakın dostları saymazsan geriye bıraktığım sadece iş olacaktı. İş-iş-iş. Çok mu para kazandın dersen, o da yok. E ne yaptın peki sen 32 senedir?

Çalıştım...

Başka?

Hiç...

İşte bu "hiç" cevabı, beni bundan sonra alacağım kararlara hazırladı. Artık çalışmak için yaşamaktan o gece vazgeçtim. O gece hayatımı idame ettirmek için çalışmayı öğrendim. Tabii tek başına bu karar mutlu olmak için yetmezdi. İleriki bir tarihte son nefesimi verirken "keşke" dediklerimi mümkün olduğunca azaltmalıydım.

Peki nereden başlayacaktım? Biraz düşününce cevap gecikmedi. Elbette sigarayı bırakarak başlamalıydım. Ve o gece bıraktım. (bugün tam 6 sene olmuş) O gece daha farkına varamamış olsam da, çok çok rahat bir biçimde 16 yıllık sigara tiryakiliğime son verdim. Kimse için değil, kimseye kızdığım için değil, hastalığım için değil. Sadece kendime iyi davranmak için.

Peki sonra? Sigarayı bırakmak ve iş temponu düzene almak bütün meseleyi kökten çözmüyordu. İşte o anda, İstanbul karmaşasının da bana göre olmadığını anladım. İstanbul'u fikren bile olsa bırakmak sigarayı bırakmaktan daha zorladı desem yeridir. Sonrasında ardı ardına sorular kafamda belirmeye başladı.

  • Gerçekten istiyor muydum? 
  • Mantıklı mıydı? 
  • Ne iş yapacaktım?
  • Nasıl yaşayacaktım?
  • İstanbul'u özleyecek miydim?
  • Yurtiçin de bir yeremi gitmeliydim, yoksa yurtdışına mı göçmeliydim? 
  • Yurtiçinde veya yurtdışında nerelerde severek yaşayabilirdim?
  • ...
  • ..
  • .


Zamanla hepsine cevap buldum. Vakit buldukça hepsini tek tek yazacağım.

Gelelim asıl soruya "Nereden çıktı bu Bodrum işi?"
İşte böyle bir gecenin sonunda ve psikolojisiyle çıktı.
Sonu iyi mi olur, kötü mü olur bilmiyorum.
Sadece daha mutlu olacağım inancı ile bir "keşke" yi daha hayat defterimden siliyorum.

4 Şubat 2014 Salı

Merhaba Bodrum...



Bu blog büyük şehirde doğmuş ve büyümüş birinin, artık bu diyarlardan gitmek lazım diyerek bir ege kasabasına yerleşme sürecini ve yaşadıklarını anlattığı günlüğüdür.

Kesinlikle bir rehber olması amacı ile yazılmamıştır. Tamamen yazarın günlük hayat üzerine sevdikleri ve sevmediklerini kaleme aldığı, yazılardan oluşur.